Fıstıklı, fındıklı, manuel portakallı, otomatik portakallı, badem içli, çok içli, sorunlu, sorumlu, yatay tatlandırıcılı, dikey geçişli, renkli, renkli, renkli, genellikle üniversiteli, bazen ilkokullu draje bit bit karşınızda…
sayımızla sanal aleme adım atarken neşeden takla taklayız. Parende de derler hani. Demezlerse de Hakkı Devrim bağışlasın bizi.

“Hadi bi dergi yapalım da eğlenelim gari” diye çıkmadık yola. Sanal alemden banal aleme, her kimin dünyasıysa artık buraya, selülöze, ofset baskıya filan ışınlanıp ele gelir bir gençlik dergisi olabiliriz dedik. Neyimiz eksik ki bizim birkaç milyon dolarcıktan başka. Ama akıl fikir hayal düş rüya parayla satılmıyor. Satılsa da paramız yetmiyor. Ama kendi aklımızla fikrimizle düşümüzle çüşümüzle ele gelmek istiyoruz.
Hadi bi dergi yapalım da eğlenelim diye çıkmadık yola ama yoldan çıkarken de eğlenmedik değil hani.
Evlenecek değil eğlenecek bi dergi olsun istedik. Mesaj kaygısı taşımadan kağıda kaleme klavyeye kahveye çaya sigaraya uzandı ellerimiz. Eh zaten araç mesajdır filan diyerek entelektüel bir havayla da kurulabilirdi belki bu cümle ama üşenmemek gerekir. Bir söz kaç şekilde söylenebilirse dilimizden gelenin en neşelisinden olsun dedik. Masaj kaygımızsa eksik olmadı. Çünkü rahatlamaya ihtiyacımız vardı ve yalnız olmadığımızın pekala farkındayız netekim.
“Dergi!” dedik. “Nasıl?” dedik. Şöyle eğlenceli olsun. Dağınık, parçalı bulutlu görünsün ama bit bit, piksel piksel topladığınızda da ortaya çıkan eşitlik doğru sonucu versin istedik. Konsept tipi dergileri sevdiğimizi anladık konuşurken. Her sayı bir konseptle çıkmaya böylece karar vermiş oluverdik.
Sonra içli içli “iyi de adı nolsun” diye düşünedurduk. Ornitorenk dedi içimizden biri, Sloth, Tembel Hayvan, Kiwi, Banal… Hepsini ilk bakışta sevdik ama ikinci bakışta unuttuk bazılarını. Hatta öyle unuttuk ki kendilerini burda anmamız bile mümkün olamadı. Sonra Draje dedi içimizden biri. İçimizden diğeri “oo konseptli konseptli yakışıklı olur” dedi… İçimizden bir başkası “hımm” dedi. Sonra Sloth dedik. Banal dedik. Sloth dedik. Yok yok dedik Draje daha iyi.
İlk konsept konumuz “yasak” oldu. Nasıl oldu anlamadık bile. Sonra google sağolsun bir tarama yaptık ki oral seks ve radikal politika arasında kocaman bir boşluk bulunmakta. Oysa biz Draje’nin siyasi dergi olmasını ne kadar istemiyorsak +18 bir dergi olmasını da o kadar istemiyorduk. İlk sayımız Yasak Draje bu hassasiyetle karşınıza çıkabildi ne mutlu bize.
Derginin ismi hakkında yaptığımız beyin fırtınasını içerik hakkında yapsak ortaya Newscientist çıkabilirdi. Ama yapmadık. Aklımızın bir yerinde asılı duruyormuş gibi geligeliverdi başlıklarımız. Ayın fotoğrafı, ulusa sesleniş, kült film, içindekiler, her kafadan bir ses, takdir sayfası gibi konvansiyel olanlar da vardı başlıklarımız içinde; deforme, sıkıcı şeyler, minik draje, çocuklar ve gençler için pratik oyun tarifleri gibi spesifik olanlar da…
Minik draje’de genç yeteneklere yer ayırdık desek olmayacak. İlk sayımızda İlkokul 2. Sınıf öğrencisi Ceren’in çizgili hikayesine yer verdik. Sıkıcı Şeyler’de yasaklı Richard Dawkins’in “Gen Bencildir”inden bir bukle yer aldı. Deforme sayfamızda “Ağlayan Çocuğa Gülmek Yasak mı?” dedik. Ayın fotoğrafı Tuzla tersanelerinde ölmek serbest fakat sigara yasak der gibi oldu. Alican Erkol sağolsun…
Mutfak sürecinde neler yaptık nelerle ilgilendik tek tek not ettik ve 10101010001. Sayımız için tek eksiğimiz ulusa sesleniş’ti onu da Sevil Öztatlı’dan “Adına da derler seks” parçası eşliğinde klavyeye aldık.
Çok belli olmadı umarım.
Erdinç Yücel

Konuyla ilgili Radikal Gazetesi’nin haberi için tıklayınız…
Mart 2009 – Yasak Draje sayısını okumak için tıklayınız…
Kapak İllüstrasyonu: Birkan Can Evirgen
Orijinal Tablo: Bruno Amadio – Ağlayan Çocuk
Tasarım: Songül Yücel
Back to Top