Eski günler… 14 Temmuz 2007 günü elime bir Minolta almış fotoğraf çekme hevesiyle sokağa çıkmışım. Makine ablamın olmalı. Aslında sabıkalıyım. Daha önce ablamın Zenit ve Praktica’larını kıran benim. Zenit’in bozulma – kırılma hikayesini hatırlamıyorum. “Ben yapmadım mı acaba” diyeceğim ama makineyi benden başka bozacak birisi yok ailede. Ablam lisede gazetecilik bölümüne giderken almıştı onu. Sonra da Praktica geldi ama onun hikayesi de uçup gitmiş gibi zihnimden. Nasıl kırdığımı hatırlıyorum tabii… Sene 95. Ben liseyi bitireli bir yıl bile olmamış. İki yıllık devrimciyim. Gazi direnişi olmuş bitmiş… Bir gün eve dönerken Çayırbaşında belediyenin sonradan afet koordinasyon merkezi haline getireceği yerin önünde beş on işçinin yolu kestiğini gördüm. O zamanlar orası belediyenin temizlik işleri dairesi. Refah Partisi seçimi kazanalı bir yıl olmuş. Günümüz Türkiyesinin hikayesi de aslında o günlerde başlamadı mı? Bizim oralar için olağanüstü bir olay tabii. Üç beş roman çocuk da olayı görmüş araçsız yolda oynuyorlar. Koş, eve git, makineyi al, fotoğraf çek derken zaten çocuklar tarzan pozu vermeye başlayıverdiler. Hayaller barikat başında işçi ve çocuk fotoğrafı çekmek, çocuklarsa pozdan poza giriyor. Çocuklara doğal duruyormuş gibi yapmalarını anlatmaya çalışırken makineyi elinden düşür. Bakınca makineye bir şey olmamış gibi ama deklanşör çalışmıyor. İşe bak… Elimde bozuk makineyle eve döndüğümde ablam elbette ağzını açıp tek kelime etmeyecek. Ben olsam kıyameti koparırdım. Aramızda ne çok fark var….
Neyse, 2007’ye gelene kadar epey badire atlattık ama aradan geçen 12 yılda elime ilk kez fotoğraf makinesi alıyorum. İlk durak doğal olarak Taksim. 22 Temmuz’da yapılacak genel seçimler öncesi bağımsız aday Ayşe Tükrükçü seçim çalışması yapıyor. İki fotoğraf çektim. Duraklamadan devam ettim. Sonuçta seçim meçim beni ilgilendirmiyor. Ama görün ki o günden geriye “belgesel” değeri namına sadece bu iki fotoğraf kaldı. Fotoğraf üstüne kendime çok gecikmiş bir ders vereyim o halde: Ne çekeceğini bilmiyorsan, yani kafanda belirli bir hikaye, belirli bir plan, belirli bir kurgu yoksa kendi gündemlerini unut. Senin gündeminin dışında da olsa ülke ya da şehir gündeminde yer eden herhangi bir şeyi belgelemek daha yararlı olabilir.
Bir de fotoğrafları düzgün çekebilseydim tabii… Ama nasıl çekeceksin? Elinde makine var. Makine çeksin… Öyle olmuyor. Çalışmadan, bolca denemeden, yapmaya çalıştığın işin doğasını anlamadan, malzemeleri tanımadan hangi işi başarabilirsin ki? Neresinden baksan saçma yani ama biz elimizi bir işe attığımızda anında mucizeler yaratmayı beklediğimiz için beklentimiz gerçekleşmeyince çabucak yön değiştirmeye meyyaliz.
Ne yapmaya girişirseniz girişin, insan çoğu durumda eğitilebilir bir canlı. Çabalamadığınız sürece yeteneğin bir hükmü yok. Yeteneksizlik ise çaba ile telafi edilebilir bir kusur. Beynimiz her yaşta yeniden yapılanabilen esnek bir organ zira.
Taksim’den Bebek’e geçiyorum. Lise zamanları Bebek’te ne çok vakit geçirdim… Tabii ki Bebek Parkından söz ediyorum. Fuzuli’nin yanıbaşından…
Bebek’te Demokrasi Dilek Ağacı kurulmuş. Etkinliğe dair bir şey hatırlamıyorum ama orada pek oyalanmadım zaten. Soluğu alıştığım üzere Fuzuli’nin yanıbaşında aldım. Şimdi ikinci ders… Sevdiğiniz, tanıdığınız malzemelerle çalışırsanız daha hızlı yol alırsınız.
Üçüncü durak elbette Aşiyan ve sevgili Orhan Veli’miz… İstanbul’a Orhan Veli’nin gözünden bakma denemesi nasıl da başarısız farkettiniz mi? Ama Orhan Veli güzel. Başındaki martının hikayesi ise apayrı. Yine lise günlerinden biliyorum. O yıllarda o martı sürekli uçup giderdi. Martının kaç kez oradan sökülüp çalındığını ve sonra yenisinin yerine konduğunu saymaya çalışsam bile başaramazdım. Martı ile Orhan Veli’nin uyumsuzluğuna bakar mısınız? Ama işte hiçbir şey sebepsiz değil.
Hiçbir şey sebepsiz değil…
İkinci gün 15 Temmuz. İlk durak Taksim, ikincisi Beşiktaş’ta Abbasağa Parkı. Fotoğrafların tab edilmesi ve dijitale aktarılması çok uzun sürmeyecek. Sonra Fuzulili fotoğraflar hariç hiçbiri beğenilmeyip bir kenara konacak. Hayat yani… Enteresan bir şey…
Erdinç Yücel - 30 Eylül 2018