8 Mart dolayısıyla Femen’i ekranlarımızda, gazete sayfalarında ve Facebook albümlerimizde konuk etmemizin üzerinden fazla zaman geçmeden, Ukrayna ile vizelerin karşılıklı olarak kaldırılması anlaşması, 24 Mart 2012’de Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Vizesiz geçişler, henüz fiili olarak uygulanmaya başlamamış olsa da iki ülke arasındaki anlaşma, bütün yurtta, dış temsilciliklerde ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde libido patlamaları eşliğinde coşkuyla kutlandı.
Kutlamalar henüz pompalı tüfek salvosu seviyesine ulaşmamışken balkonda sigara içip Ukrayna hakkında düşünmeye koyuldum. Ukrayna denildiği zaman aklıma her şeyden önce Nestor Mahno geliyordu. Sonra sırasıyla Çernobil ve Holodomor felaketleri… Holodomor’un da etkisiyle Hitler’in ordusunu çiçeklerle karşılayan on binlerce Ukrayna’lıyı unutmak ne mümkündü ve aynı ordu tarafından iki günde katledilen 60 bin Yahudi’yi… Ve bütün bunlarla hiç ilgisi olmayan Milla Jovovich’i…
Bir şeyin adını seslendiğimizde bambaşka milyonlarca şeyin ardı ardına ya da aynı anda gözümüzün önüne akın etmesi hadisesine biz dostlar arasında çağrışım diyoruz. Kişisel deneyimlerimiz kadar, bin bir araçla zihnimize zerk edilen algı biçimleri çağrışımların akış yönünü belirliyor olsa da bizler çağrışımların spontan olarak zihnimize takıldığına inanma eğilimindeyizdir. Ve çağrışımlar söz konusu olduğunda bireysel ve kolektif deneyimlerimizin, bu deneyimleri yorumlayış biçimimizin, önyargılarımızın ve elbette algı eşiklerimizin sınırlarını gözlemleme olanağının da ortaya çıktığını söylemek kesinlikle mümkündür… O halde bu olanağı kullanarak Ukrayna’dan hareketle sisteme doğru çağrışımsal bir yolculuğa çıkmanın da zararı olmasa gerek.
Orospudan Üç Şey Beklemeyİn: Vefa, Sadakat ve Sevgİ
Bir otobüs dolusu adam hayal edin. İstikamet Kiev ve tur rehberi “normal prosedür”den bahsediyor. “Orospudan üç şey beklemeyin; Vefa, sadakat ve sevgi” diyor… “Orospunun bedavası olmaz” diyor… “Kesinlikle Türk halkına, Türk ulusuna ve Türk milliyetçiliğine yakışır şekilde bu işleri halledeceğiz” diyor. Youtube’a 2006 yılında yüklenen video, orta sıralardaki yolculardan biri tarafından kayda alınmış. Tur rehberi normal prosedür olarak “üç çeşit karı bulma metodu”ndan söz ediyor. Videoyu uzun uzun anlatmak gereksiz elbette. Ancak seks turizminin nasıl bir şey olduğunu gözünde henüz canlandıramayan okurlar için son derece faydalı. Seks turizmi, tıpkı sağlık turizmi ya da kar turizmi gibi işleyen bir “gezi aktivitesi.” Türkiye’de her yıl ortalama 60 bin kadar erkeğin “seks turisti” olarak yurtdışına çıkıyor olması, sektörün hacmi ve niteliği hakkında bir fikir veriyor olsa gerek. Türkiye’den salt seks yapmak amacıyla gidilen ülkeler arasında başı Ukrayna çekerken, Tayland, Belarus, Hollanda, Fas gibi ülkeler de hatırı sayılır bir yer tutuyor.
Seks turizmi üstüne konuşurken, seyahat davranışları üzerine de konuşmak gerekir. Seyahat etkinlikleri sırasında cinsel davranış değişiklikleri yaşandığı pek çok araştırma sonucunda ortaya konulmuş bulunuyor. İnsanlar özellikle turistik seyahatler sırasında, yaşadıkları toplumun beklentileri, kuralları, yasakları ve sınırlarının dışına çıkma eğilimi göstermektedirler. Seyahat sırasında doğal sosyal çevrenin gözlem ve denetim alanının dışına çıkılıyor olması bu noktada önemli bir sebeptir. Farklı ülkelerde yapılan araştırmalara göre seyahat sırasında ziyaret edilen ülkede yeni cinsel partner edinme oranı yüzde 40 ile 60 arasında seyretmektedir. Buna rağmen seks turizmi ismiyle ayrı bir sektörden söz edebiliyor olmamız ise bir çelişki değil. Zira seks turizmi söz konusu edildiğinde seyahat tercihlerinin; cinsel aktivitenin yoğunluğu, seks servislerine ulaşım kolaylığı, uyuşturucu erişimi ve kullanım kolaylığı, yaşanılan bölgede yasa dışı ya da ekstrem kabul edilen cinsel partnerlere ulaşım kolaylığı gibi faktörlere göre şekillendiği gözlemlenmektedir. Söz gelimi ulusal gelirinin önemli bir kısmını seks turizmi üzerinden kazanan Tayland’da 12 - 13 yaşındaki çocuklarla cinsel temas yasadışı kabul edilmemektedir. İçerik olarak çok farklı bir karakter taşısa da dünyanın pek çok bölgesinde halen nefret objesi olarak görülen transseksüeller Tayland gece hayatının en önemli parçalarından biridir. Normların ötesine baktığımızda seks turizmi söz konusuyken, çocuk bedenleri, kadın, erkek ya da trans bedenleri birer meta olarak birbiriyle eşitleniyor.
Seyahatin çok amaçlı bir etkinlik olduğunu söyleyen kimi araştırmacılar, seks turizminde seyahatin seks amaçlı yapılmış olması gerekmediğini söylese de burada ciddi bir mantıksal tutarsızlıktan söz etmek mümkün. Neden? Çünkü seks odaklı tercihlerle yapılan seyahat sırasında çok farklı pek çok etkinliğin de gerçekleştiriliyor olması seyahatin içeriğini değiştirmemektedir. İş gezisi olarak tanımlanan uluslararası seyahatler sırasında geçici ya da kalıcı cinsel partnerler edinilmesi, tarihi ya da turistik alanların ziyaret edilmesi, kültürel etkinliklere katılınması ya da gidilen ülkede yaşayan tanıdıklarla buluşulması o seyahatin iş gezisi vasfını ortadan kaldırmadığı gibi, cinsel aktivite amaçlı seyahatlerde de coğrafi, sosyal ve kültürel aktiviteler yapılmakta ancak seyahatin gidişatı seyyahın arzuları ve beklentileri üzerinden şekillenmeye devam etmektedir. Özetle, seyahatin hangi amaç ve beklentilerle yapıldığı, seyahatin vasfını da açıkça belirlemektedir.
Seks Turİzmİnde Yenİ Trend: Fas
Siyah beyaz televizyon zamanlarında Fas demek Casablanca demekti. Bugün bile ünlü filmi izlememiş olsak bile “Tekrar Çal Sam” repliğini duymayanımız pek yoktur herhalde. Orta Çağ Arap tarihçileri için Fas; “En Uzak Batı”ydı; Romalılar içinse “Marakeş”… 1936’da İspanyol anarşistlere “Fas?” dediğinizde sizi “Kahrolası Franco” diye yanıtlayabilirlerdi pekâlâ… Oysa şimdi başka bir dünyada yaşıyoruz. Bugün ortalama bir Türk erkeği için Ukrayna ne ise İtalya, Fransa, İspanya gibi Akdeniz ülkelerinde yaşayan erkekler için Fas odur. Hatta daha fazlası… Seks turizmi için Fas’a giden bir Türk anlatıyor: “Fas’a gitmeden önce” diyor; “orası hakkında duyduğum şeyler çok inanılmaz geliyordu. Yani herhangi bir kapıyı çaldığınızda içeri davet edilmeme ihtimaliniz yok gibi. Sofranızı kurarlar, sizi eğlendirmek için ellerinden geleni yaparlar ve sonunda evdeki kızlardan herhangi biri sizi odasına çıkarır… Hangisini isterseniz… Ve oraya gidenler genellikle en gencini isterler. Üstelik kızın babası size kapıya kadar eşlik eder.” Başta Marakeş olmak üzere pek çok şehirde neredeyse çocuk yaşta genç kızlarla beraber olmanın bedeli 5 Euro’ya kadar düştüğü için, Fas’ın Avrupa’daki göçmen Türk işçileri’nin de gözde “tatil” bölgelerinden biri olduğunu belirtmeden geçmemek gerek… Resmi olarak yasadışı kabul edilse de açıktan açığa satılıp kullanılan esrar türevi maddeler de (tıpkı Hollanda’da olduğu gibi) Fas’ın seks turizmi pastasından hatırı sayılır bir pay kapabilmesinin yolunu açmaktadır.
Pedofİl Legalİte
Tayland ve Filipinler küresel ölçekte seks turizminin en yaygın olduğu ülkeler. Her yıl binlerce kişi küçük yaşta kızlarla para karşılığı cinsel ilişki kurmak üzere bu ülkelere akın ediyor. Tayca’da “Melekler Şehri” anlamına gelen Bangkok, Tayland’ın başkenti olduğu gibi, dünya ölçeğinde pedofili turizminin de başkenti sayılıyor. Tayland ekonomisi büyük oranda seks turizmine bağlı olarak gelişmiş. Ulusal gelirin yüzde 60 kadarının seks turizmi kaynaklı olduğu söyleniyor. Masaj salonları, gece kulüpleri, otelleri ve genelevleriyle Tayland, seks endüstrisinin kalbi gibi…
Türkiye Cumhuriyeti dışında hiçbir ülkenin resmi olarak tanımadığı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti turizm potansiyelini büyük ölçüde kumarhaneler ve gece kulüplerine borçlu. Kumarhanelerin yasal olarak işletildiği Kuzey Kıbrıs’ta seks turizminin de hayli canlı olduğu bilinen bir gerçek. Adanın kuzey yarısındaki seks turizminin odağı ise gece kulüplerinde konsomatris olarak çalışan genç kızlar…
“Kadınlar Sokakta”ydı
8 Mart günü, kadınlar konusundaki eşsiz hassasiyetini 3. sayfa haberleri ve arka sayfa güzellerinden bildiğimiz medya, Femen üyelerinin memelerine odaklanmışken, anarşist kadınlar ellerinde kara ve mor balonlarıyla Bakırköy Kadın hapishanesinin önündeydiler. Ayakları çıplaktı ama çıplak ayaklar medyanın ilgisini çekeceği için değil… Bitkisel Hayata Dönüş operasyonundan bugüne, özellikle F Tiplerindeki siyasi erkek tutsaklar hücrelerinden dışarı çıkartılırken tepeden tırnağa ve taciz edilerek sürekli sürekli aranıyor oldukları için… Tam 11 yıldır hücrelerinden her çıkışlarında yalınayak kaldıkları için… Kendilerine ölüm orucu gibi “şiddet eylemleri” yerine sembolik direnişler önerip duran liberal tayfa 11 yıldır sürdürülen “sembolik” yalınayak direnişten haberdar bile olmasa da (çünkü tutsaklar çatır çatır ölmezlerse eğer, hücrelerde yaşanan hiçbir şey onları huzursuz etmeyecektir. Nasıl olsa görmüyorlardır ve nasıl olsa görmedikleri hiçbir şey aslında var sayılmayacaktır) anarşist kadınlar, o gün yalınayak geldikleri hapishane önünde kara ve mor balonlarını uçurarak dört duvar arasındaki kadınlara yalnız olmadıklarını göstermiş oldular… Medya duymasa da kadınlar… Dört duvar arasındaki kadınlar duydu seslerini...
Güzellik Öldürür, Moda Faşİzmdİr!
8 Mart günü Sultanahmet Meydanı’nda olağanüstü bir hareket vardı. Polisler, basın mensupları, meraklı vatandaşlar, gayrıresmi meme severler cemiyeti sempatizanları ve Femen üyeleri oradaydı. Femen üyelerinin protestosunu protesto etmek için “Aptal kadın Soyunur” pankartı açan Müslüman Mahallesi Salyangozla Mücadele Derneği aktivistleri de öyle… Femen üyelerinin eylemi birkaç dakika içinde polisin orantılı müdahalesi ile son bulup eylemciler giydirilmek üzere polis araçlarına götürüldüğünde, basın mensuplarının elinde, kendilerine onlarca yıl boyunca yetecek kadar arka sayfa güzeli fotoğrafı birikmişti bile. Üstelik memeli memeli oh ne ala…
Ukrayna’nın da diğer pek çok eski Sovyet cumhuriyeti gibi 1990’larda seks turizmi merkezlerinden biri haline gelmesi, geleneksel Türk erkeğinin fantezi dünyasında hatırı sayılır bir “devrim” yarattı. İstanbul’da Laleli ve Sirkeci esnafı için bir lisan bir insan demekti tamam ama artı Rusça ise “sarışın bombalar” ve dolgun cüzdanlar anlamı taşıyordu artık. Zira Slav kadınların bedenleri yalnızca turistik bir ürün değil, en önemli ihraç kalemlerinden biri haline gelmeye başlamıştı. Rus, Ukraynalı ya da Moldovalı kadınlar yoktu, “Nataşa”lar vardı artık… İşte Femen, Ukrayna’yı kocaman bir genelev olarak gören erkek dünyasına bir tepki olarak doğdu. İlk eylemlerinden birini Ukrayna’daki Türk konsolosluğunun önünde yapmaları boşuna değildi. “Ukrayna Genelev Değildir” diyordu bu kadınlar. Bunu söylerken ikiyüzlü bir muhafazakârlıkla kuşanmak yerine, mesajlarını soyunarak veriyorlardı.
Antikapitalist ya da sistem karşıtı değillerdi. Kimi İslamcı köşe bızırlarının algısı üzerinden söylersem erkeklere ettikleri zulümden gayrı şiddet içeren eylemlere bulaşmıyorlardı. Her şey dört dörtlüktü. iki yüzlü eril muhafazakarlığa karşı söylemleri yerindeydi. Çıplak eylemleri kadın bedenlerinin kolektif mülkiyetimiz olmadığını, kadınların bedenleriyle ilişkilerini nasıl kuracaklarına yalnızca kendilerinin karar verebileceklerini filan da dört dörtlük bir tarzda anlatıyordu… Bedenleri, mesajlarını taşıyan bir araca dönüşüyordu böylece ve kuşkusuz “araç mesajdır” düsturunun haklılığına birer övgü denebilecek kadar güzellerdi de… Medya için, ikiyüzlü muhafazakârlar ve yüzsüz liberaller için bunun bir önemi olmasa da asıl sorun bu noktada patlak veriyordu aslında… Fazla güzellerdi… Dört dörtlüklerdi… Engin Ardıçgillerin yıllardır dillerine doladıkları “çirkin feminist” geyiğini önlerine katıp kovalayan bir hoşlukları vardı… Sosyal medyada fotoğraflarını paylaşmamıza, duvarlarımızı eylemlerden görüntülerle süslemeye bizi sevk eden şey söylemleri miydi gerçekten? Tam da “Moda Faşizmdir” derken parmak bastıkları gerçeklikten dolayı, tam da “araç mesajdır” düsturunun haklılığından dolayı Femen şimdiden popüler kültürün efsanelerinden birine dönüştü bile… Evet artık o bir marka. Anoreksi çağında sıfır bedenleriyle, uzun bacakları ve asla sarkması mümkün olmayan ideal göğüsleriyle hayallerimizi süslüyor onlar… erkek dünyasında kadınlara hiç de yeni olmayan bir kadın tarifi yapıyorlar… Öyle bir yerde duruyorlar ki, podyumlardaki anoreksik güzelleri Femen eylemlerine gönderip femen aktivistlerini podyumlara çıkaracak olsak algımızdaki ne kadın temsillerinin ne de femen üyesi imgesinin değişmesi gerekecek. Örgütleri ile aynı adı taşıyan iç çamaşırı markasının sponsorluğu da ayrı bir hikâye…
Evet çağrışımlar… Algılarımızın sınırlarını gösteren çağrışımlar… Şeyleri oldukları gibi değil, olduğunu zannetmemiz istendiği gibi görmemizi sağlayan çağrışımlar… Ve bu satırlar son bulduğunda, gözünüzü kapatıp kendi kendinize “Ukrayna?” deyin bakalım… Mahnovistlerden sonra… Stalin eliyle yapılan Holodomor kırımından sonra… Faşist Almanya’nın Babi Yar katliamından sonra… Çernobil’den, Soğuk Savaş’tan, yeni mali oligarşinin yarattığı korkunç sefaletten, seks turizmi rüzgârlarından ve elbette Femen’den sonra gözünüzün önüne gelen ilk görüntü yukarıdakilerden hangisi olacak? Bazen çağrışımlar, kitaplar dolusu analizden daha öğretici değil midir sizce de…
Erdinç Yücel
yeniHarman Nisan 2012 sayısı için yazılmıştır.