FİLLER TEPİŞİRKEN

Bundan sonra artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. İnanın bana…
“Susurluk’tan sonra da duymuştuk bunu” demenin hiç âlemi yok.
Tamam… Belki 17 Ağustos’tan sonra da duymuş olabilirsiniz bu sözü… Ya da 2001 krizi başladığında… Şemdinli’yi hatırlatmaya bile gerek yok, Tandoğan ise daha dün oldu sayılır… Google’dan taradığınızda altmış sekiz bin sonuç bulmuş olmanızın da bir önemi yok. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.

Artık gardırobumuzdaki tişörtleri ayıklamamızın vakti geldi. Ahmet Kaya tişörtlerini koyun bir kenara. Che tişörtlerinizi çocukların erişemeyeceği yerlere kaldırın. Tişörtünüzde Sepultura yazmasın artık… Ya da Metallica… Gökkuşaklı tişörtlerinizdeki tüm yeşilleri turuncu yapın. Aşkın, Arayışın ya da Anarşinin A’sını karalayın bizahmet. Tanrı’ya “Nietzsche öldü” dedirtmeyin bir daha… Giydiğiniz tişörtü beğenmeyen beş yüz kişilik bir kalabalık tarafından öldüresiye dövüldükten sonra bir de kışkırtıcı ilan edilmek istemiyorsanız her önünüze gelen tişörtü giymeyin. Bundan sonra artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak çünkü.

Artık vicdan ve adalet duygusu yönlendirmeyecek kalabalıkları. Hiçbirimiz Karamurat olmak istemiyoruz, hepimiz Polat Alemdar olacağız. Ogün Samast tek yüz akımız olacak ve özde vatandaşları kızdırmamaya dikkat edeceğiz. Her gece yarısı bilgisayar başında hazırolda bekleyeceğiz.

Bundan sonra savaşlar barış için, işgaller özgürlük… Ve askeri darbeler demokrasi uğruna yapılacak. Bütün kavramların patenti muktedirlerin elinde bulunacak. Sözde vatandaş, sözde insan hakları, sözde tişört… Biz de milliyetçiyiz, biz de Müslümanız, biz de Türküz, biz de laikiz, biz de cumhuriyetçiyiz demeyenin hayat hakkı olmayacak bundan sonra. Askeri darbelere yandaş olmayanların andıçlandığını anlatan dergiler yayımlanmayacak ikinci bir emre kadar. Darbe günlüklerini omzu kalabalıklar değil, biz yazacağız bir kez daha ve kimse okumayacak onları.

Laiklik adına fırtınalar koparanların zorunlu din dersleriyle bir problemi olmamasını, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın akla gelebilecek her konudaki fetvalarını ve nüfus cüzdanlarındaki din hanesini garipsememeyi öğreneceğiz. Yasal toplantı ve gösteri düzenleyenlerin linç edildikten sonra gözaltına alınışına ve onları döve döve öldürmeye kalkışanların ağız dolusu teşekkürlerle uğurlanışına alışacağız. On yedilik katillerle birlikte poz verebilmek için kamu görevlilerinin ardından biz de sıraya gireceğiz. Çözümü sandıkta arayacağız ama sandıktan postal çıkma olasılığını da anlayışla karşılayacağız.

Evet evet bundan sonra artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. On ikilik çocukları on üç kurşunla “haklamak” meşru müdafaa sayılacak. Üniversitelere başı kapalı girmek yasak fakat beli kabarık girmek serbest olacak. Ve elbette her demokratik, laik, sosyal hukuk devletinde olduğu üzere bu güzide hakkı kullanmanın biricik koşulu da enn milliyetçi, enn vatansever, enn devletçi olmak sayılacak… YÖK’ün merkeziyetçi sultası ortadan kalkacak ve üniversite hocalarını görevden alma işlerine ülkü ocakları el atacak. Kadir Cangızbaylara hadleri bildirilecek, bahar şenliklerinde bira içenin kafası kırılacak, kımız şenlikleri yapılacak. El ele tutuşulmayacak, kafa tokuşturulacak…

Bundan sonra artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Onlar… Yani muktedirler, yani postalcılarla takunyacılar, yani hamaset erbapları elde tutmak istedikleri ne varsa onu kaybedecekler. Çünkü vicdanını ve adalet duygusunu yitirmiş toplulukları bir arada tutacak bir yapıştırıcı icat edilmedi henüz. Bin yıl boyunca aynı acıları, aynı sevinçleri, aynı havayı, toprağı ve suyu paylaşan kardeşlerden bazılarını tehdit olarak algılayan bir ailenin ayakta kalabildiği görülmedi.

Büyük çözülme için geri sayım başladı.
Bizler… Yani vicdanını ve adalet duygusunu henüz bütünüyle yitirmemiş olanlar… Yani seyirciler… Yani rahatsızlar, kaygılılar ve öfkeliler, bilgisayarlarımız ve televizyonlarımız başındaki hazır ol vaziyetimizi bozup gidişata müdahil olmak için bir an önce kolları sıvamaya karar vermezsek, yekvücut görünen toplumların ne büyük bir hızla çözülüp birbirini boğazlamaya başlayabildiğine tanıklık edeceğiz. Belki sosyologlara gün doğacak ama yüzyılların kardeşliğine de yazık olacak…
Geri sayım devam ediyor…
Bundan sonra artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.

İstanbul – Eylül 2007

Bir Cevap Yazın